Dünya Dışından Gelen Yaşam: Panspermia Teorisi

565 kez görüntülendi

Sponsorlu Bağlantılar

Canlılığın başlangıcı, yayılımı ve çeşitlenmesi doğrultusunda araştırılanlar özellikle de teorik biyolojinin en problemli kısımlarından biri haline gelmiştir. Bilimsel dünyada kabul gören, desteklenen ve üzerinde çalışılan pek çok görüşün yanı sıra; oldukça dikkat çekici ve hem ispatında hem de çürütülmesinde sıkıntılar yaratan görüşler bulunmaktadır. Hiç şüphesiz bu görüşlerin en dikkat çekenlerinden biri de Panspermia Teorisi olmaktadır.

Panspermia Nedir?

Temelde teorinin savunduğu ve öne sürdüğü mantıksal yaklaşım yine teorinin adında gizlidir. Antik Yunan dili Grekçe pan = tüm-bütün / sperma = tohum anlamına gelmektedir. Adında geçen bütün tohumlar ifadesi de aslında teorinin kapsamının bir özeti haline gelmiştir. Basitçe ifade etmek gerekirse pansperima teorisi; yaşama dair bütün tohum ve sporların bütün evrene yayılmış halde olduğunu ve evren içerisinde asteroid meteroid vb. şekillerle dağıtılabileceğini ileri sürmektedir. Aynı varsayımdan yola çıkarak Dünya’daki yaşamın da başka bir gezegenden bahsedilen tohum ve sporlar aracılığıyla ortaya çıktığı savunulmaktadır.

Panspermia’ya Dair İlk Görüşler

Canlılığın ve yaşamın evrende dağınık halde bulunan tohum/sporlardan başladığını ve yayıldığını ileri süren görüşün ilk savunucusu oldukça eski bir tarihe dayanmaktadır. MÖ 5. yüzyılda yaşamış düşünür Anaksagoras bu fikrin ilk savunucusu olarak gösterilebilmektedir. Anaksagoras, başlangıçta bütün evrende kaos halinde yayımış olan tohumların bir aşamada düzene girdiğini ve bu düzen sonucunda canlı/cansız varlıkları oluşturduğunu ileri sürmüştür.

Tarih 18. yy’a dayandığında ise görüşe dair fikirlerini ileri süren filozof Maillet, evrene dağılan tohumlarda oluşan yaşamı onaylarken buna ek olarak, Dünya’da var olan canlıların başlangıçta yeryüzünü kaplamış halde bulunan bir su kütlesinden oluştuğunu ileri sürmüştür.

Teoriyi bilimsel anlamda dikkat çekici hale getiren ilk çalışma ise İsveçli bilim insanı Berzelius’un, Fransa (Alais bölgesi) içerisinde bulduğu bir meteoriti incelediğinde oldukça dikkat çekici bir gerçeklikle karşılaşmıştır. Meteorit üzerinde bulunan karmaşık (komplex) yapılı organik bileşiklerin, Dünya üzerindeki toprakta bulunan humusun yapısındaki organik bileşiklerin yapısına oldukça benzer olduğunu fark ederek, yaşamın aslında uzay temelli olduğunu ilk defa bilimsel anlamda öne sürmüştür. Sonrasında ise William Thomson Kelvin, Hermann von Hermholtz, Sir Fred Hoyle ve Chandra Wickramasinghe gibi bilim insanları, teori üzerinde ciddi çalışmalar yapmış ve daha güncel bilgilerle de desteklemişlerdir.

Panspermia Teorisinin Sistematiği

Panspermia teorisinin kapsamı pek çok alt başlığa ayrılabilecek iken, Panspermianın sistematiğini temelde 2 ana başlık altında toplamak mümkündür. Bu sayede hem Panspermia teorisinin mekanizmasını algılamak kolaylaşabilmekte hem de alt başlıklara ayırabilme ve inceleme noktasında rahatlık sağlanabilmektedir.

1- Galaksiler Arası Geçiş: İçinde bulunduğumuz sonsuz evren milyarlarca farklı yıldız sistemlerinden oluşmaktadır ve bahsedilecek olan ilk ana başlık, var olan canlılık aktarımının bu farklı yıldız sistemleri arasında olduğunu ileri sürmektedir. Yıldız sistemleri arasındaki geçişin yalnızca dev kuyruklu yıldızlar ya da meteorlar gibi büyük gökcisimleri aracılığı ile sağlanabileceğini ileri süren sistematik, kabul gören ilk ana başlık olarak kabul edilebilmektedir.

2- Gezegenler Arası Geçiş: İlk ana başlık daha büyük kapsamda bir geçiş aşamasından bahsederken ikinci ana başlık aktarımı aynı sistem içerisinde inceler. Diğer bir deyişle; ilk başlıkta farklı yıldız sistemleri arasında devasa gök cisileri aracılığıyla gerçekleşen bir geçiş söz konusu iken; burada aynı yıldız sistemi içerisinde gezegenlerin arasında gerçekleşen bir geçiş söz konusudur. Küçük taş parçalarının kopması sonucu gerçekleştiği savunulan sistematik ikinci bir ana başlık olarak incelenebilmektedir.

Panspermia Teorisini Destekleyen Bulgular

-1984 yılında Antartika’da keşfedilen meteorit ALH84001, panspermia teorisi kapsamında sunulan en belirgin ve somut kanıtlardan biri olarak kabul edilmektedir. Bulunan meteorit incelendiğinde Mars gezegeninden köken aldığı belirlenmiş ve 3.6 milyarlık bir yaşa sahip olduğu belirtilmiştir. Dünya’ya ulaşması ise Mars’a çarpan asteroit türevi bir gök cisminin, gezegenden bir parçanın kopup ayrılmasına sebep olmasıyla açıklanmaktadır. Dünya’ya yaklaşık olarak 13.000 yıl önce düşmüş olduğu düşünülen ALH84001 üzerinde demir oksit ve bakteri benzeri karbonat damlaları saptanmıştır. Günümüzde hala bu damlacıkların bakteri olup olmadığına dair kesin bir veri olmamakla birlikte, Panspermia teorisinin kapsamı dahilindeki en önemli verilerden biri kabul edilebilmektedir.

-Canlı taksonomileri içerisinde büyük bir paya sahip olan ve “arke” adı verilen canlılar teori kapsamında oldukça yakından ilgilenilmişlerdir. Metafilik, halofili, termofilik vb türlere sahip olan arkeler oldukça ekstrem ve zorlayıcı koşullarda yaşayabilen canlılardır. Aşırı sıcak/soğuk, tuzlu ve zehirli ortamlarda yaşayabilen türleri bulunan arkeler, uzay koşullarına dayanıklı olabileceklerinden panspermia teorisi noktasında incelenen türlerden biri olmuştur. Uzay boşluğunda tespit edilen sıcaklık -260/-270 santigrat derece dolaylarındadır; ancak günümüz koşullarında çok soğuk ortamlarda yaşayabilen arkeler tespit edilmiş olmasına rağmen bu denli düşük bir sıcaklıkta yaşayabilen bir arke tespit edilememiştir. Mutlak sıfır noktasına oldukça yakın bu sıcaklıkta yaşayabilen bir arke türü belirlenememiş olmasına karşın; var olan türlerin hepsine hakim olunamadığından, tespit edilebilme ihtimali de elbette bulunmaktadır.

-Meteorlardan tespit edilen bulgular daha öncede bahsedildiği üzere teori kapsamında oldukça önemli olarak görülmekte ve incelenmektedir. Ancak; ne yazık ki bu noktada elde edilen veriler ne olursa olsun çok kesin konuşmak mümkün olmamaktadır. Çünkü meteroun düşmesi ile bulunduğu zaman arasındaki süreçte Dünya üzerindeki bakteri yayılımına ya da dış etkenlere açık halde bulunmasına bağlı olarak inceleme kısmı bazı şüpheler yaratmaktadır. Tespit edilen bakterilerin meteorla birlikte gelmiş olma ihtimalinin yanı sıra Dünya üzerinden de geçmiş olabileceği karmaşası durumu çıkmaza sokabilmektedir. Yine de meteorların üzerinde tespit edilen ve proteinlerin yapıtaşı olan aminoasitlerin belirli türlerinin bulunması teorinin desteklenmesi noktasında oldukça heyecan verici bulunmaktadır.

-Gezegenlerin yapısı incelendiğinde yine teori kapsamında dikkat çekici verilere ulaşılabilmektedir. Örneğin; Mars’ta tespit edilen suyun varlığı ve Dünya’dan çok daha eski bir zaman diliminde oksijen içeren bir atmosfere sahip olduğu konusundaki çalışmalar Panspermia teorisini destekler niteliktedir. Sonrasında atmosferini kaybeden Mars’ta bir dönem canlılık belirtilerinin olduğu görüşü bilim dünyasında belirli kitleler tarafından ciddi oranda kabul görmekte ve bu bağlamdaki çalışmalara devam edilmektedir.

Panspermia Teorisine Karşı Çıkan Veriler

-Evrende gerçekleşen meteor çarması gibi olaylar oldukça sarsıcı ve etkili çarpışmalardır ve bilim dünyası böylesi bir çarpışmadan sağ olarak çıkabilecek bir canlı türünün varlığına dair bir bilgiye sahip değildir. Aksine geniş bir kitle tarafından bu denli şiddetli bir çarpışmadan sonra canlının yaşayabilme ihtimali oldukça düşük görülmektedir.

– Gelişen teknoloji ve yapılan bilimsel çalışmaların kapsamının gün geçtikçe artıyor olması yine de evrenin henüz milyarda birlik bir kısmının dahi araştırılamamış olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Bu nedenle evrende bir noktada oluşan tohumların o kaotik ortamdan çeşitli faktörlerle Dünya’ya ulaşmış olduğu fikrinin incelenmesi de tam anlamıyla mümkün olmadığından bazı noktalarda teori bir nevi havada kalmaktadır.

Editörün Yorumu: Bu yazıda anlatılanlar yalnızca bir teoriden ibarettir. Kur’an-ı Kerim’de açıkça belirtildiği üzere tüm canlılar alemi Allah (C.C) tarafından yaratılmıştır. Bu bilgiye sitemizde yer vermemizin nedeni, genel kültür olması hasebiyledir.

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.


Yukarı Çık